
Şiirin orjinal dili için: http://androprono.edusite.ru/
“Sovyet şair Olga Fedorovna Berggolts özellikle II. Dünya Savaşı’nda Leningrad Kuşatması süresince şehir radyosundaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Şehirden tahliye edilmeyi kararlı bir şekilde reddeden Berggolts kuşatmanın 872 gününün tamamını Leningrad’ta geçirir. Radyo programında mikrofonundan şiirlerini okur, şehirdeki bombardıman hakkında haberler aktarır, aç ve üzgün Leningradlılara konuşmaları ve şiirleriyle cesaret verir. Berggolts’un milli birliği savunan şiirleri Leningradlıların umut ve inancını canlı tutmayı hedefler. Şiirleri kuşatmanın tüm acı gerçeklerine ayna tutar. Bunun yanı sıra, Berggolts’un şiirlerinde Sovyet kadınının savaş döneminde gösterdiği olağanüstü sabır, direnç ve kararlılık tasvir edilir.” (Sevgi ILICA)
Evim
Uzun yıllar yaşadığım evimdeyken,
Kuşatma altındaki kışın, ayrıldığım yerde,
Bir ışık daha belirdi akşam pencerelerinde.
Pembemsi, neşeli, zarif.
Eski üç pencereye göz attığımda
Hatırladım; savaş burada geçti.
Ah, nasıl da karanlığa gömüldük tek bir umut kıvılcımı olmadan…
Ve her şey karanlığa gömüldü, her şey karanlığa gömülü dünyada…
Sonra ev sahibi kapıyı çalmadı,
Sanki evine giden yolu unutmuş gibi.
Nerede şimdi o, dalgın dalgın dolaşan,
Neresi onun en son sığındığı yer?
Hayır, bilmiyorum şimdi kim yaşamakta
Seninle yaşadığımız bu odalarda,
Kim akşamları kapıya kadar gelen,
Kim mavimsi duvarkağıdını değiştirmeyen
Uzun yıllar önce seçilen aynı duvarkağıdını…
Dışardan pencereye bakarken farkına vardım.
Fakat bu pencerelerin davetkar eden rahatlığı
parlak anıları uyandırıyor, unutulmuş ışıkta,
inanıyorum; orada öylesine hoş,
iyi, öylesine kibar insanların yaşadığına.
Üstelik orada küçük çocuklar var
ve daima aşık, genç birileri,
ve sadece iyi haberler getiren
postacılar var.
Ve yalnız gerçek dostlar
şamatalı tatiller için gelir buraya.
Mutlu olmalarını yürekten istiyorum,
Benim ölçülemez acılar çektiğim o yerde.
Benim yoksun bırakıldığım her şeye siz sahip olun,
Ve savaş uğrunda vazgeçtiğim her şeye…
Böyle bir gün gelirse şayet
sakince yağınca kar ve belirince alacakaranlık,
ışıkla parıldayacak benim kutsanmış hatıralarım,
Karşı koyamayacağım kendime, çalacağım kapıyı,
Evime gelecek, eşiğimde duracak,
Ve soracağım… tabi soracağım, ”Saat kaç?” diye
Ya da savaş yollarında sorduğum gibi
”Su verir misin?” diyeceğim.
Böyle olursa beni yadırgamazsın,
Bana güven ve merhametle cevap ver:
Çünkü her şeyden önce, buraya, evime geldim,
Ve her şeyi hatırlıyor ve mutluluğumuza inanıyorum…
1946