m a l + i h ü l y a fanzin
Ölülerin Baharı

Kökleri hareketlenmeye başladı
Ağaçların ve çalıların.
Üstünde kar eridi çimenlerin
Ve mezar haçlarının.
Çözülüp kemikler
Silkindi uykularından
Mezarlığı dolaştı
Bahar ayının altında.
İskeletler sıkışık, kaygan deliklerden sıyrıldı beyaz takımlı adamlar ve kadınlar halinde.
Adamlar el sıkışıp dünyevi şeylerin bahsedildiği ay bahçesine doğru gitti.
Homurtular. İç çekişler. Fısıltılar.
Duyuldu kemik çıtırtılarından
Patikanın derinliklerden gelen
Kederli bir mırıltıda:
“Madam! Korkarım
Sizin için kötü bir haberim var:
Ne yazık ki çürümüş vücudumda
Sevilecek bir şey kalmamış.”
Sasha Chorny, 1910
http://cherny-sasha.lit-info.ru/cherny-sasha/stihi/vesna-mertvecov.htm
Elena Shvarts, Işık ve Ateş

Öptüğüm için ateşini seviyorum,
Ona doğru uzanır yüzümü yıkarım.
***
Perçemlerimi yaktım,
Kaşlarımı tutuşturdum
O alev içinde titreşeni sen sanıp.
Belki de sen istedin,
Minik alev titreşmelerini,
Ateşten bir kelime fısıldamak için.
İçim karanlıklarla doluyken.
Elena Shvarts,
Pominalnaya Svecha şiirinden
Elena Shvarts (1948-2010), imgelemi eksantrik Sovyet Rus şairi. Onüç yaşında yazmaya başladığı şiirleri Sovyet döneminde semizdatlar sayesinde okuyucuyla buluşmuş fakat şiirlerinin resmi yayımı rejim dolayısıyla kırk yaşına tekabül edebilmiş. Kendini tanımak için kendinin dışına çıkan biri olmuş; bir musevi olarak hristiyanlığın mistisizmiyle sembolist şiirler yazmış; bir Tatar ve Panslavist olduğunu dile getirmiş. Şiirlerinde çoğunlukla ışık ve ateş temasını kullanmış. Ateş tutkusu ve onu kutsallaştırması dikkatimi çekti ve karşılaştığım bir makale, Elena Shvarts’ın, ölümünden bir kaç yıl önce evinde tüm mal varlığını -kazancını, birikimini, eşyalarını- imha eden dehşet bir yangında hayatta kaldığını yazmış. Bu esnada banyoda olan Shvarts, olayı, ışığa ve ateşe olan tutkusu piromaniye evrilirken küvetinde gülücüklerle karşılamış olmalı diye düşündüm.
İnsanın hayatını parçalara ayırarak dağıttığı süre, öz algı ve çevrenin algısı arasında bulanıklaşan anlarda görünür kılınabilir. Fakat dokunulmazdır. Kaderle girdiği tüm savaştan yitik olarak ayrılan insan, sona karşı bir sorumluluk almalı ve kederle yüzleşmelidir.
İNTİHAR DENİZİ
Denize döküldüğünde
Acın dinecek.
Gözlerden dökülen kostik
Her saat başı bir gözyaşıyla
Sanki kendini akıtmak istermiş gibi
Bizi ağlatarak kendini döküyor.
Tadı acı, sıcak dudakları.
Şimdilik kurak kaynağı.
Aktı, damladı
Bitti, artık kalmadı.
Fakat dipte, derinlerde bırakılan her şey,
Bana doğru şiddetle yükseldi,
Tüm ahtapotlar,
mercanlar ve çakıl taşları
arkasındaki gözlerini dışarı çıkarıp
kuyrukları ve vahşi bakışlarıyla
birlikte ortaya çıktılar
Fakat neden benimkileri?
Nerelerde nasıl harabeler gördün de, deniz,
Birdenbire yetersiz bulduğun insan gözyaşlarında,
Parçalamaya karar verdin.
Şiirler Rusçadan Türkçeye tarafımdan çevirilmiştir. Orjinal dili için: https://www.stihi.ru/diary/polyakova1/2016-07-21
+
Daha fazla okuDaniil Kharms, Kelimelere İhtiyacın Yok

Sovyetler Birliği döneminde birçok kişi tarafından çocuk şairi olarak tanınan Daniil Kharms, aslında absürd edebiyatın en önemli temsilcilerindendir. Tarzında, düzensizlik hakimiyeti, örtülü lirikler üzerinde ters hareket eden karakterlerinin rüya içinde gezinen absürd halleri, ancak bir delinin mentalitesinde yatacak kadar gerçekdışılık gösterir. Kharms’ın, Sovyet sansürünün gölgesinde geçen yaşamı, yazım dünyası gibi olağanüstüdür. Daniil Kharms, Sovyet ideolojisiyle fikir ayrılığına düşmesi nedeniyle hain ilan edilmiş, Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla seferberlik sürecinde asker olarak görev alacağından, çözümü akıl hastası rolü yapmakta bulmuştu. Bu konuda profesyonelleşmek üzere psikopatoloji üzerine araştırmalar yapmıştı. Suçlamalardan kurtulmak için kendine diktiği akıl hastalığı etiketiyle, açlıktan kendini korumuş, büyük idarecileri buna inandırmış, hatta hastalığı ona akıl sağlığına kavuşuncaya dek düzenli aralıklarla ödenecek ihtiyaç yardımı olarak dönüş yapmıştı.Vasileostrovsky Bölgesi’nde bulunan akıl hastalıkları hastanesinde yatan Kharms’a şizofreni teşhisi koyulmuştu. Doktorlar, taburcu edilmeden önceki sorgu sürecinde: kafasına bandaj sarılmadığı taktirde sanrılarının ortaya çıkardığı fikirlerini açık seçik ortaya koyduğunu söyledi. Korku dolu bakışlarını insanların önünde gösteriyor, takıntılı davranarak, söylenenleri tekrar ediyordu. İnandırıcılığıyla iyileşmeden taburcu edilen Kharms’ın hastalığı, onun için sihirli bir değnek görevini görmeye başlamış, onu, “beyaz bilet” sahibi yapmıştı. Böylelikle askerlikten tekrar ve tekrar yırtmıştı. Süren savaşlar boyunca Kharms’ın duygu durumu kötü ve karamsardı. Sonunun geldiğine inanıyordu. İlk bombanın evine düşeceğinden emindi ki Mayakovski caddesinde bulunan evine gerçekten de o bomba düşmüştü. Fakat Daniil Kharms, orada değildi. Şairin son serüveni üzerine birçok efsane bulunmakta. Bunlardan biri, sıradan bir gün, terlikleriyle tütün almaya gitmek üzere dairesinden çıktığında rejim güçlerinin onu sovyet karşıtı propaganda suçlamasıyla yakalandığı üzerine. Dairesine geri dönmediği için de ona ne olduğu hakkında kimsenin bir fikri yok. Sovyet karşıtı söylemleri sebebiyle suçlamalar karşısında hastalığının da bir önemi kalmayan Kharms’ın yaşamı, cezaevinin akıl hastanesinde açlık içinde son buldu.

2014 yılında Osman Çakmakçı tarafından İngilizce’den çevirilen Daniil Kharms’ın öyküleri derlemesi; “Ufak Tefek Olaylar” adıyla yayımlanan kitap için bkz.:
Kharms, D., Ufak Tefek Olaylar, 2014: Encore Yayınları
Kharms’ın henüz çevrilmemiş birkaç şiirini de Rusça’dan Türkçe’ye çevirmeyi deniyorum. Kharms’a ve şiirlerine göstereceğim eğilim süresince başlığın sürekli güncellenecek olması muhtemel.
______________________________________________________________________________
Я долго думал об орлах
и понял многое:
орлы летают в облаках,
летают никого не трогая.
Я понял, что живут орлы на скалах и в горах
и дружат с водяными духами.
Я долго думал об орлах,
но спутал, кажется, их с мухами.
15 Марта 1939 года
Uzun zamandır düşünüyordum kartalları
ve birçok şey anladım:
kartallar bulutların arasında uçuyorlar,
uçuyorlar kimseye dokunmadan.
Anladım uçurumlar ve dağlarda yaşadıklarını
ve su ruhlarıyla dost olduklarını.
Uzun zamandır düşünüyordum kartalları,
fakat, sanırım onları, sineklerle karıştırdım.
15 Mart 1939
Вот грянул дождь,
Остановилось время.
Часы беспомощно стучат.
Расти, трава, тебе не надо время.
Дух Божий, говори, тебе не надо слов.
12 августа 1937 года
Yağmur bastırdı,
Durdu zaman.
Saatler çaresizce çalıyor.
Büyü, çimen, zamana ihtiyacın yok.
Tanrının Ruhu, konuş, kelimelere ihtiyacın yok.
12 ağustos 1937
Evim, Anna Berggolt

Şiirin orjinal dili için: http://androprono.edusite.ru/
“Sovyet şair Olga Fedorovna Berggolts özellikle II. Dünya Savaşı’nda Leningrad Kuşatması süresince şehir radyosundaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Şehirden tahliye edilmeyi kararlı bir şekilde reddeden Berggolts kuşatmanın 872 gününün tamamını Leningrad’ta geçirir. Radyo programında mikrofonundan şiirlerini okur, şehirdeki bombardıman hakkında haberler aktarır, aç ve üzgün Leningradlılara konuşmaları ve şiirleriyle cesaret verir. Berggolts’un milli birliği savunan şiirleri Leningradlıların umut ve inancını canlı tutmayı hedefler. Şiirleri kuşatmanın tüm acı gerçeklerine ayna tutar. Bunun yanı sıra, Berggolts’un şiirlerinde Sovyet kadınının savaş döneminde gösterdiği olağanüstü sabır, direnç ve kararlılık tasvir edilir.” (Sevgi ILICA)
Evim
Uzun yıllar yaşadığım evimdeyken,
Kuşatma altındaki kışın, ayrıldığım yerde,
Bir ışık daha belirdi akşam pencerelerinde.
Pembemsi, neşeli, zarif.
Eski üç pencereye göz attığımda
Hatırladım; savaş burada geçti.
Ah, nasıl da karanlığa gömüldük tek bir umut kıvılcımı olmadan…
Ve her şey karanlığa gömüldü, her şey karanlığa gömülü dünyada…
Sonra ev sahibi kapıyı çalmadı,
Sanki evine giden yolu unutmuş gibi.
Nerede şimdi o, dalgın dalgın dolaşan,
Neresi onun en son sığındığı yer?
Hayır, bilmiyorum şimdi kim yaşamakta
Seninle yaşadığımız bu odalarda,
Kim akşamları kapıya kadar gelen,
Kim mavimsi duvarkağıdını değiştirmeyen
Uzun yıllar önce seçilen aynı duvarkağıdını…
Dışardan pencereye bakarken farkına vardım.
Fakat bu pencerelerin davetkar eden rahatlığı
parlak anıları uyandırıyor, unutulmuş ışıkta,
inanıyorum; orada öylesine hoş,
iyi, öylesine kibar insanların yaşadığına.
Üstelik orada küçük çocuklar var
ve daima aşık, genç birileri,
ve sadece iyi haberler getiren
postacılar var.
Ve yalnız gerçek dostlar
şamatalı tatiller için gelir buraya.
Mutlu olmalarını yürekten istiyorum,
Benim ölçülemez acılar çektiğim o yerde.
Benim yoksun bırakıldığım her şeye siz sahip olun,
Ve savaş uğrunda vazgeçtiğim her şeye…
Böyle bir gün gelirse şayet
sakince yağınca kar ve belirince alacakaranlık,
ışıkla parıldayacak benim kutsanmış hatıralarım,
Karşı koyamayacağım kendime, çalacağım kapıyı,
Evime gelecek, eşiğimde duracak,
Ve soracağım… tabi soracağım, ”Saat kaç?” diye
Ya da savaş yollarında sorduğum gibi
”Su verir misin?” diyeceğim.
Böyle olursa beni yadırgamazsın,
Bana güven ve merhametle cevap ver:
Çünkü her şeyden önce, buraya, evime geldim,
Ve her şeyi hatırlıyor ve mutluluğumuza inanıyorum…
1946
Adına Güneş Denilen Bir Yıldız

Виктор Цой ( Кино) – Звезда По Имени Солнце (1988)
Beyaz kar, gri buz, çatlamış toprağın üstünde.
Paçavra bir yorganla kaplı; kenti sarmalayan.
Bulutlar ise kentin üzerinde yüzüyor, kutsal bir ışıkla çevrelenmiş.
Kentin üzerinde sarı bir duman var, kentin yaşı iki bin,
Bir Yıldız ışığının altında yaşamış adına Güneş denilen…
İki bin yıldır savaş var, nedendir belirsiz.
Savaş, genç işi, kırışıklıklara deva.
Kırmızı, kızıl kan bir saat içinde toprak oluyor,
İki saat sonra çiçekler ve otlardan, üç saate yaşam doğuyor,
Ve adına Güneş denilen Yıldız zerreleriyle ısınıyor…
Biliyoruz, bunun hep böyle kalacağını, kaderi çok daha sevdiğimizi,
Başkalarının kurallarına göre yaşayan da kim, ve genç ölmek kim için gerek…
O, ne “evet ”, ne “hayır” kelimelerini hatırlar, ne rütbeleri, ne de isimleri hatırlar,
Ve gücü yeter yıldızlara ulaşmaya, rüya olduğunu saymazsak
Ve düşer, ateşi ile kavrulup Yıldızın adına Güneş denilen…
Alarm
Siyasi olarak siyahiydik ve sanki
Sene 1940 civil rights lağım sakinlerine işliyordu
Şimdi siren sesleri yeni moda alarm
Çünkü yeni güne sloganımız övün, çalış, güven
Çünkü biz korkuyla uyanmaya alışmış
Bir deneyin kurbanlarıyız seçme hakkı olan
Ama hep susma hakkını kullanan
Sidik koltuklu parlamentoda söz kimin bilinir
Parliament ve Mr. President’in elinde
A cup sütyen sapı qu’est-ce que c’est
Cine5’te saat gece yarısı hotbirdde gün ortası
Hukuki prensiplerine bağlı budala prens gibi
Her gördüğünü Nastasya Filippovna sanan
Tütün bağımlısı bir toplumun peygamberi
Camel softa hard zam yapan bir esnaf değil
Kapımda 3 yeşil üniformalı ya da sivil
Kokulu ağızlarıyla derinden falsetto fry scream
Sarsılan dinginliğimize yeni bir beste yazdırdı
Orda haklısın huzur bize yakışmıyor
Çünkü bize sümüklü mendiller yakışıyor
Bilim kurgunuzdan firariyiz çok yaşlı ve tahribiz
Hiç içemeyeceğimiz şaraplarınızın tadına
Ve bozulmuş süt kokusuna bağımlıyız biz
Olursak birgün şofben gazından overdose
Ve merkez medya haberlerinde geçerse adımız
Lütfen o değerli gözyaşlarınızla içinize boşalın
Emine
An
Alışmayın mucizelere
Şaşın onlara, şaşırın!
Alışmayın göklere,
Onlara doğru bakın.
Bulutlara bakın,
Kuşları dinleyin,
Soğuk pınarlara dudaklarınızı değdirin,
Bunların hiçbiri tekrarlanmayacak.
Anbean, adım adım
Hayran olun.
Her şey olduğu gibi –
fakat olmadığı gibi olacak
Bir anda.
Vadim Shefner, 1964.
Sovyetskaya poeziya (Cilt 2).
Dünya Edebiyatı Kütüphanesi, 1977
27 Ocak 1944
27 Ocak 1944
Ve yıldızsız Ocak gecesinde,
Benzeri görülmemiş kaderine şaşıyor,
Ölüm uçurumundan dönüyor,
Leningrad kendini selamlıyor.
Anna Ahmatova, 1944
Стук бамбука в XI часов/ Saat 11’de bambuyu çal
Stuk Bambuka v XI Chasov (Стук бамбука в XI часов), İjevsk’de, grubun üyeleri olan Dmitriy Noskov, Vasiliy Agafonov ve Konstantin Bagaev tarafından kuruldu. Vokal ihtiyacının karşılanması amacıyla Tatyana Yerokhina gruba dahil oldu. Daha sonra Dmitry Lekomtsev ve Andrey Baybekov da gruba katıldı. Grubun kuruluşu 1980’lerin sonuna; Sovyet döneminden sonraki döneme rastlar. Stuk Bambuka v XI Chasov, grubun dağılmasıyla kısa sürmüş bir elektronik sanat projesidir. ”Легкое дело холод” (Soğuk Basit Bir Şey) 1991’de dağılmadan hemen önce piyasaya sürülen tek albümleridir. Grup, sanatsal imajında Cortazor, Kafka, Kobo Abe gibi sanatçılardan ilham almıştır.
Grubun, dark ambient, elektroakustik, ambient techno, alan kayıtları (doğal sesler, ortam sesleri, fiziksel ve biyolojik sesler) ve trip-hop gibi deneysel müzik tarzını kullandığı düşünülse de bu büyülü çalışmanın bir tür tarafından kısıtlandırılması klişe olabilir. Stuk Bambuka v XI Chasov mistik, çağ dışı kayıtları ve benzersiz müziğiyle sınıflandırılamaz bir müzik tarzını misyon edinmiş; Sovyet müziğini akıl almaz derinlikle tasavvur etmiştir.
Proje üyeleri, müziğin bilindik havasını üst düzey enstrümanlara erişmeksizin manyetik bantlar ve ilkel analog sentezleyicisi kullanarak manipüle etmiş; melankolik vokalin ruhsal bir atmosfer yaratmak için söylediği şiirler, mırıldanmalar ve fısıltılar yoluyla düşsel evrenle paralellik sağlanmaya çalışılmıştır. Dinleyici bu kayıtlarda bir rüyaya tanık olur. Rüyanın tüyler ürperten tehditkar bir ninniye kadar uzanan serüveninde algılanan gerçeklik yoktur. Müziğin tümüyle takip ettiği yol sürrealist yapıda, kayıtın sonuna kadar devam eder. Yerokhina için yazılan metinler İngilizce’den Rusça’ya anlamsız çevirilerden oluşur. Seçilen kelimeler daha çok soyut kavramlardır. ‘’Biz, müzikteki en önemli şeyin ruhsal bir atmosfer yaratmak olduğuna inanıyoruz. Sözlerin önemi yok, kelimelerin bir şey anlatmasına gerek yok. Çağrışım gücü… inandığımız şey. Şiirle birlikte yapılan müziğin kendisi, dış dünyayla olan ilişkiyi netleştirmenin tek yolu.’’
Sanat meraklılarının bu müzik türüne olan yaklaşımlarındaki etken; müzikteki belirsiz ezgilerin merak uyandırıcı gücü. Bu hüzün ve korku kompozisyonu kulaklarda yankılandıkça müzik ruhsallık kazanacak ve düş gücünü canlandıracaktır.
Günahkarlar
Грешники
В грехах мы все — как цветы в росе,
Святых между нами нет.
А если ты свят — ты мне не брат,
Не друг мне и не сосед.
Я был в беде — как рыба в воде,
Я понял закон простой:
Там грешник приходит на помощь, где
Отвертывается святой.
Günahkarlar
Çiğle kaplı çiçekler gibi hepimiz günahla kaplıyız
Aramızda azize yer yok.
Ki eğer bir azizsen ne bir kardeşsin benim için
ne bir arkadaş ne de bir komşu.
Sudaki balık gibi sıkıntı içindeydim
Basit gerçeği anlamaya geldim:
Aziz cüret bile edemezken,
Günahkar yardıma koşuyor.
Vadim Shefner
Moskova: Çağdaş Dergisi, 1983
Kenosis
“Senin imanına asla inanmadım. Benim için senin imanın belirsiz ve nevrotikti.
Kimi yönlerden zalimce, aşırı hislerle dolu ve ilkelceydi. Ve şimdi sana yanıt
bulmuş dualardan bahsedeceğim. İstersen buna gülebilirsin.”
Bergman I., Kış Işığı, 1963
Eklemlerimizde davetkar olacak kadar yoksunu olduğumuz bilinç durumunun önce çağrısına cevap verdik medenilik kaygısını uzaktan seyreden gözlerimizle. Ve bir mum daha yaktık kaybolmuş ahlakı müdafaa eden hazzın bütünselliğine. İçsel bir aldanış dediklerindeyse onlara çürümüş etlerimizden parçalar ayırdık. Etiklik sınırlarıyla mühürlenmiş dudaklarınızın çözülmesine incinen melekler, yokluğa akan sulara saldı soysuz saflarınızı. Siz tanrının sahalarında meleklerle savaşırken biz zevkin gölgesinde tirbişon arıyorduk. Ne yazık ki taaruz meydanında varlığınıza içlenmiş m82, delik deşik yaptığı bağırsaklarınızı titrek ellerinizle içeri yerleştirmeye çalışan fikrinize ve ruhunuza sıçrayan yaratılmış en aciz varlık olma hissini yerleştirdi. Kafatasınız, sırtınızla bitişik dilimlendiğinde, uluyan ruhunuzu soyutladık yaşama dair tüm özlemlerden. Beyin sıvıları sıçrarken ledlerimize, birikmiş arzuların ıslattığı vecdinizden düşen bir yaş dahi silemedi kirliliğini vücudunuzun. Zaman üstlüğüne hakim görüşümüzle; bu akan yaş değil silik ideolojilerin bir zift gibi boşaldığı fikrinizin metaforu. Siz; maskeleri bir böcek kabuğuyla yıkanan bedenlerin boşalan kanlarını ve gittikçe çekilen damarların serbestliğini anımsatıyorsunuz. Huzurun terk ettiği meydanlarımızda sizlere kucak açan şey ayaklar altına aldığınız bok kokulu kefenleriniz sadece. Varlığınızın yarattığı çukurlarda biriken yaşlar, mezar taşınıza uzanan sarmaşıklara döndüğü gece acı haykırışlarınızı duyan sağır yarasaları selamlayacağız. ”Bizi karanlığa bürüyen geceye andolsun ki; çıkardığımız huzursuzluk yaratılana nefret ve bizi günahlara gömen kör kayboluşumuza binaendir.”
˗˗˗˗˗˗˗˗˗˗˗˗˗ Kirli kültürünüze eşlik eden cahiliyet esrarına manamızın aşılamaz olduğunu göstereceğiz.